Türkiye'deki orman yangınları sadece çevresel değil, siyasi ve ekonomik bir krizdir. Eş zamanlı çıkan yangınlar, ihmalkârlık, rant iddiaları.
ORMAN YANGINLARI: İHMAL Mİ, KASIT MI, YOKSA ORGANİZE BİR SUÇ MU?
Türkiye’nin Ege, Akdeniz ve Marmara bölgelerinde eş zamanlı olarak çıkan orman yangınlarının yalnızca “mevsim normalleri” veya “iklim krizi” gibi açıklamalarla geçiştirilmesi, kamuoyunun aklıyla alay etmektir. Evet, yaz aylarında sıcaklıklar artar; ancak her yaz ormanların aynı anda, çok sayıda noktadan alev alması, sıradan meteorolojik bir olayla açıklanamaz. 2021 yılında yaşanan felaketten bu yana hâlâ yeterli yangın söndürme uçağına sahip olunamaması, artık sadece bir idari eksiklik değil, açık bir devlet zaafı ve belki de daha vahimi, bir siyasi tercih haline gelmiştir.
YANGINLARLA GELEN RANTIN GÖLGESİ
Son 10 yılda Türkiye’de 30 bine yakın orman yangını yaşandığı resmi verilerle sabitken, bu kadar sık tekrar eden bir tehdide karşı yeterli önlem almamak, sorumluluğun doğrudan yürütme erkinde olduğunu gösterir. Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından düzenlenen “Orman Benim” kampanyası, kağıt üstünde güzel bir bilinçlendirme hamlesi gibi görünüyor. Ancak sahadaki gerçekler, bu kampanyaların da göstermelik olduğunu düşündürüyor. Zira birçok yangının ardından aynı bölgelere inşa edilen lüks oteller, tatil köyleri ve villalar; kamuoyunun zihninde “rant için yakılıyor” şüphesini güçlendirmekte. Trabzon gibi Karadeniz’in oksijen deposu bölgelerde bile kıyı şeridindeki ormanların imara açılması, bu kuşkuların tesadüf olmadığını düşündürüyor.
TÜRK HAVA KURUMU’NUN SESSİZLİĞİ, İHMALİN EN NET KANITIDIR
Türk Hava Kurumu’nun devre dışı bırakılması, yangınlara müdahalede kullanılabilecek en stratejik kurumun bilinçli şekilde etkisizleştirildiğini gösteriyor. Bu kurum zamanında desteklenseydi, bugün aktif bir uçak filosuna, yetişmiş yerli pilotlara ve yangın söndürme kapasitesine sahip olabilirdi. Bunun yerine her yaz sezonu geldiğinde yurt dışından kiralanan, Türkiye coğrafyasına yabancı pilotlarla günü kurtarma çabası sergileniyor. Bu da kriz yönetiminin değil, krizden siyasi ve ekonomik çıkar devşirme düzeninin işlediğini düşündürüyor.
YANGINLAR ARTIK MİLLİ GÜVENLİK MESELESİDİR
Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın da altını çizdiği gibi, eş zamanlı çıkan bu yangınların organize sabotaj olma ihtimali göz ardı edilemez. Yangınların bu kadar stratejik, birbirine yakın zamanlarda başlaması, güçlü bir istihbarat ve güvenlik zaafına işaret eder. Eğer devletin elinde bu yönde bilgi varsa, kamuoyuyla paylaşılmalı; eğer bilgi yoksa, bu daha büyük bir sorundur. Türkiye gibi yangın riski yüksek bir ülkede yaz aylarında en yüksek güvenlik ve istihbarat önlemlerinin alınması gerekirken, her yıl aynı senaryo tekrar ediyor.
SİYASAL GÜNDEM, ORMANLARIN KÜL OLUŞUNU GÖLGEDE BIRAKIYOR
Ne yazık ki ülkenin siyasal atmosferi de orman yangınlarını gölgede bırakıyor. 23 yıldır ülkeyi yöneten siyasi iktidar, tüm enerjisini muhalefeti bastırmaya, özellikle de yerel yönetimlerde başarı sağlamış CHP’li belediyelere operasyon düzenlemeye ayırıyor. Siyasi rakiplerine “düşman ceza hukuku” uygularken, kamu kaynaklarını kişisel ve partisel çıkarlar doğrultusunda yönlendiriyor. Bu ortamda ormanlar yanarken, gündem bir karikatür üzerinden dine hakaret, muhalefete operasyon veya sosyal medya linçleri üzerinden şekillendiriliyor.
YANGINLAR DOĞAL DEĞİL, SİYASİDİR
Bugün Türkiye’de orman yangınları, sadece çevresel bir kriz değil; doğrudan siyasal, ekonomik ve güvenlik politikalarının yansımasıdır. Yangınların çıkış nedeni ne olursa olsun, esas sorun, buna hazırlıksız olan, bilerek ihmalkâr davranan ve çözümü her defasında erteleyen yönetim anlayışıdır. Türkiye’nin bu felaketlere karşı önlem alacak teknik donanımı ve insan gücü vardır. Eksik olan şey iradedir. Ve bu irade, ya sorumluluk almak istemiyor ya da başka planlara hizmet ediyor. Her iki ihtimal de ülke için vahimdir.