Türkiye’nin jeopolitik satrançta yeni hamlesi, dışa bağımlı stratejilerden uzaklaşıp bölgesel denge, enerji diplomasisi ve çok kutuplu ilişkilerle merkez ülke vizyonunu öne çıkarıyor.
JEOPOLİTİK SATRANÇTA TÜRİYE'NİN KENDİ HAMLESİ: STRATEJİK BİR YENİDEN DEĞERLENDİRME
Dünya siyaseti, klasik diplomasinin sınırlarını çoktan aştı. Artık güvenlik, sadece askeri bir mesele değil; enerji, kamuoyu algısı, medya manipülasyonu, ekonomik istikrar ve diplomatik manevra kabiliyetiyle şekilleniyor. Bu çok katmanlı gerçeklikte, Orta Doğu merkezli krizin en sıcak başlığını şu an İran-İsrail gerilimi oluşturuyor. Ancak mesele salt bu iki devlet arasındaki çatışma değil; mesele, bölgesel jeopolitik kurguda hangi aktörlerin oyun kurucu, hangilerinin figüran olduğudur. Bu bağlamda en kritik sorulardan biri şudur: Türkiye bu satranç tahtasında nasıl bir pozisyon almakta, hangi hamleleri yapmaktadır?
BOP VE TÜRKİYE'NİN DIŞ POLİTİKA YÖNELİMİ: BİR STRATEJİK SAPMA MI?
AK Parti iktidarının ilk yıllarından itibaren Türkiye'nin dış politikasında bir eksen kayması yaşanmıştır. "Stratejik ortaklık" kavramı, ABD'nin BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) gibi dış merkezli yapılanmalarına entegre olma iradesi olarak ortaya konmuştur. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "BOP'un eşbaşkanıyım" çıkışı, bir siyasi retorikten öte, devlet politikalarının çerçevesini oluşturan bir bakışı temsil eder.
BOP'un temel amacı, ABD'nin enerji arz güvenliğini sağlamak, İsrail'in bölgede güvenliğini teminat altına almak ve rejim değişimleriyle yeni siyasi haritalar oluşturmaktı. Türkiye, bu projenin uygulama sahasında bölge halklarının çıkarlarına değil, Batı'nın stratejik çıkarlarına hizmet eden bir pozisyona itilmiştir. Bu durum, Türkiye'nin komşu Suriye ile olan ilişkilerinde tam bir stratejik hezimete yol açmıştır.
SURİYE KRİZİ VE ULUSAL GÜVENLİK AÇISINDAN TÜRKİYE'NİN KONUMU
Suriye iç savaşı başladığında Türkiye, çok taraflı diplomasi yerine ideolojik temelli bir tutum alarak "rejim değişimini" desteklemiş, muhalif gruplara açıktan destek vermiştir. Ancak bu politika, orta ve uzun vadede Türkiye'nin ulusal güvenliğine yönelik riskleri beraberinde getirmiştir. Bugün 4 milyonu aşkın Suriyeli sığınmacının varlığı, Türkiye'nin sosyal, ekonomik ve siyasal yapısını doğrudan etkilemektedir.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın "Türkiye'nin güvenliği Şam'dan başlar" sözü, sadece bir slogandan ibaret değildir. Bu, jeopolitik derinliği olan bir stratejik uyarıydı. Türkiye, kendi güvenliğini sağlamak istiyorsa, komşularıyla kavgayı değil, dengenin merkezini kurmak zorundadır. Atatürk'ün Sadabat Paktı ve Balkan Antantı ile savaş öncesi barışçıl denge siyaseti, bugün yeniden inşa edilmesi gereken bir modeldir.
JEOPOLİTİK BAĞLAMDA YENİ BİR VİZYON: BÖLGESEL DİPLOMASİ VE GÜVENLİK STRATEJİSİ
Şu anda bölgesel düzen yeniden kurulurken, Türkiye bu sürecin aktif kurucu unsurlarından biri olabilir. Ancak bunun için şu temel adımların atılması gerekir:
Sıfır sorun yerine stratejik denge: Komşularla sorunlar yok sayılmak yerine, çözüm odaklı ve dengeleyici politikalar benimsenmeli.
Enerji diplomasisi: Doğal gaz, enerji hatları ve yenilenebilir enerji alanlarında bağımsız ve bölgesel çıkarları merkeze alan bir enerji politik ası izlenmeli.
Bağımsız askeri teknoloji ve savunma sanayi: Dışa bağımlılığı azaltacak, caydırıcılığı artıracak bir milli savunma stratejisi şarttır.
Çok kutuplu diplomasi: NATO ve AB ile ilişkiler sürerken, Rusya, İran, Azerbaycan, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve Arap dünyasıyla bağımsız çıkar merkezli ilişkiler geliştirilmelidir.
SATRANÇ TAHTASINDA TAŞ DEĞİL, OYUN KURUCU OLABİLMEK
Türkiye'nin jeopolitik konumu, ona tarihsel olarak bir tercih değil, bir sorumluluk yüklenmiştir. Bu sorumluluk, sadece askeri veya siyasi değil; aynı zamanda entelektüel ve stratejik bir sorumluluktur. Kendi dış politikasını başkalarının projelerine endeksleyen bir anlayış, nihayetinde ulusal egemenliğin ve toplumsal barışın zedelenmesine yol açar.
Artık yeni bir paradigmaya ihtiyacımız var: Türkiye, özneliği olan, kendi stratejik aklıyla hareket eden, bölgesel barışı ve iç istikrarı hedefleyen bir merkez devlet olarak konumlanmalıdır.