Atatürk’ü anlamak, onu sadece anmakla değil; bilim, akıl ve kültür temelli vizyonunu özümseyerek çağdaş ve üretken bir toplum inşa etmekle mümkündür.

ATATÜRK’Ü EN ÇOK ANLATAN TOPLUM, ONU EN AZ ANLAYAN OLMAMALI
“Türk milleti Atatürk’ün ne yapmak istediğini anlayamamıştır.”
Bu cümle Doç. Dr. Emel Poyraz’a ait. İlk okunduğunda sarsıcı gelebilir ama Türkiye’nin yüz yıllık Cumhuriyet serüvenine dışarıdan bakabilen herkesin kulağına tanıdık bir hakikati fısıldıyor.

Mustafa Kemal Atatürk’ün hedefi sadece Batı’yı yakalamak ya da Avrupa’ya benzemek değildi. O, Türk milletine özgü; tarihine, kültürüne ve kimliğine dayanan bir medeniyet vizyonu geliştirmeye çalıştı. Batı’yı örnek aldı, ama nihai hedef olarak değil; geçilmesi gereken bir durak olarak gördü. Ne yazık ki bu derin vizyon, zamanla sığ bir “batılılaşma” yorumuna dönüştürüldü.

Bugün bir stadyumun duvarında Atatürk’ün portresini görebiliriz. Her resmi bayramda O’nun adı anılır. Peki ya fikirleri? “Benim manevî mirasım ilim ve akıldır” diyen bir liderin mirası, gerçekten anlaşılmış mıdır?

DOKUNULMAZ DEĞİL, DÜŞÜNÜLÜR BİR LİDER
Atatürk’ü putlaştırmak, O’nu anlamanın değil, susturmanın en kolay yoludur. Tartışmanın, sorgulamanın ve düşüncenin önünü kapatan bu anlayış, onun özüne de aykırıdır. Oysa Atatürk; konuşulmalı, anlaşılmalı, eleştirilip geliştirilmeli. Çünkü bilim ve akıl böyle işler.

Ne acıdır ki, Atatürkçülük adı altında yıllar içinde yaratılan yapay bir dogma; onu sıradan tartışmalarda bir “son söze” indirgedi. Milletin önünde, bir düşünce sisteminden çok bir dokunulmazlık duvarı örüldü. Atatürk, milletle, vatanla, bayrakla eşanlamlı hale getirildi; bu da onu anlamaktan çok, arkasına sığınılacak bir kalkan yaptı.

MİLLİ MODERNLEŞME HÂLÂ YOLDA BEKLİYOR
Atatürk’ün gerçek hedefi bir “Türk modernleşmesi”ydi. Ne tamamen Batı’ya benzeyen, ne de Batı’dan kopuk bir sistem. Kültürümüzle yoğrulmuş, çağın gerekleriyle donanmış bir uygarlık ideali… Bugün hâlâ bu idealin uzağında olmamız, Atatürk’ü yeterince okuyamamanın ve özümseyememenin bir sonucu.

Köy enstitüleri, halk evleri, millet mektepleri gibi devrimsel hamlelerin birer birer tarihe gömülmesi; Atatürkçülüğün yaşaması değil, sadece isminin hatırlanması anlamına geldi.

YAPMAMIZ GEREKEN NE?
Bugün yapılması gereken şey; Atatürk’e methiyeler düzmek değil, onun aklıyla düşünebilmek, onun yöntemleriyle yürümek. Bilimin yol göstericiliğini kabul etmek, eleştirel düşünmeyi öğretmek, kendi kültürümüzü aşağılamadan çağdaşlaşmak… İşte Atatürk’ün asıl hedefi buydu.

Eğer onu gerçekten anlamak istiyorsak, onu her afişte değil, her okulda, her kitapta, her sokakta, her vicdanda yaşatmalıyız. Yoksa sadece bayramlarda hatırlayıp, diğer günlerde unuttuğumuz bir isme dönüşür ki; bu da ona yapılan en büyük haksızlıktır.

Atatürk’ü sevmek kolay, anlamak emek ister.
Türkiye’nin artık sadece seven değil, düşünen ve üreten bir toplum olma vakti geldi.