Gerçek Aşkın Gücü: Körlüğü Seçen Adamın Sessiz Fedakârlığı Sibel Songün Menteşeoğlu’nun öyküsünde, fiziksel değişime rağmen sevdiğini “görmeden” seven adam, gerçek aşkın sabır, kabulleniş ve vicdanla örülü derinliğini gözler önüne seriyor.
GERÇEK AŞKIN GÜCÜ: KÖRLÜĞÜ SEÇEN ADAMIN HİKÂYESİ NEYİ ANLATIYOR?
Günümüz dünyasında ilişkiler hızla kurulup aynı hızla yıkılırken, sadakat ve özveri gibi kavramlar gitgide silikleşiyor. Ancak bazı hikâyeler, sevginin yalnızca fiziksel güzelliğe değil, kalbin derinliklerinde yanan bir ışığa bağlı olduğunu hatırlatıyor. Sibel Songün Menteşeoğlu’nun kaleme aldığı bu öykü, yalnızca bir adamın eşine duyduğu sevgiye değil, insanlık onuruna dair de çok şey söylüyor.
BİR AŞKIN SESSİZ FEDAKÂRLIĞI: GÖZLERİYLE DEĞİL, KALBİYLE GÖREN ADAM
Öyküde yer alan adam, olağanüstü güzelliğe sahip bir kadınla evlenir. Eşine karşı duyduğu sevgi, fiziksel görünümden çok ötededir. Ancak kadının geçirdiği cilt hastalığı, güzelliğini hızla yok eder. Tam da bu noktada adam bir yolculuk dönüşünde geçirdiği kazada kör olduğunu söyler. Ancak bu, zamanla bir sır olarak ortaya çıkacaktır. Çünkü adam aslında kör değildir; yalnızca eşinin fiziksel değişiminin onu üzmemesi için görmüyormuş gibi yapmıştır.
Bu detay, aşkın yalnızca bir duygu olmadığını; aynı zamanda bir tercih, bir bilinç ve güçlü bir irade olduğunu ortaya koyar. Bugünün ilişkilerinde sıkça rastladığımız yüzeysellik ve beklenti odaklı bağların tersine, bu hikâye koşulsuz sevginin anlamını hatırlatıyor.
GERÇEK AŞK NEDİR? KUSURLARI GÖRMEZDEN GELMEK Mİ, YOKSA ONLARI SEVMEK Mİ?
Öyküdeki adamın yaptığı fedakârlık, birçok sosyal psikoloğun ve ilişkiler üzerine çalışan uzmanın da dikkat çektiği bir noktaya işaret eder: “Gerçek bağ, kusurları yok saymak değil, onlarla birlikte yaşamayı öğrenmektir.” İnsanlar fiziksel kusurlarla değil, kendilerine karşı gösterilen sabır ve anlayışla derin bir bağ geliştirir. Modern dünyada “ideal eş” arayışı çoğunlukla dış görünüşe ve maddi yeterliliklere indirgenirken, bu hikâye sevginin çok daha derin boyutlarda yaşanabileceğini ispatlıyor.
KALPLER BİRBİRİNE BAKMAZ, BİRLİKTE BİR YÖNE BAKAR
Sibel Songün Menteşeoğlu’nun öyküsündeki en vurucu cümlelerden biri:
“Gözler birbirini görmese bile aynı yöne bakarlar.”
Bu cümle, ortak hedefler, duygusal uyum ve geleceğe dair ortak hayallerin, fiziksel etkileşimden daha kıymetli olduğunu ortaya koyar.
Çiftler, zorluklar karşısında birlikte kalabildikleri ölçüde güçlenir. Görünüş değişebilir, sağlıksal sorunlar çıkabilir, zaman geçer… Ancak gerçek sevgi, zamana ve hastalıklara dirençlidir. Bununla birlikte, eşini üzmemek için kendini “kör” ilan eden bir adamın kararı, yalnızca bir aşk hikâyesi değil, aynı zamanda insanlığın vicdanına yazılmış bir satırdır.
İLİŞKİLERDE GERÇEK YÜCELİK NEREDE SAKLIDIR?
Menteşeoğlu’nun öyküsünün sonunda yer alan şu cümle, bugüne dair çarpıcı bir mesaj taşır:
“Asla insanlara tepeden bakmayın. Gerçek insan yüceliği kalbindedir, kusur arayan gözlerde değil.”
Bu ifade yalnızca bireysel ilişkilerde değil, toplumsal iletişimde de büyük önem taşır. Empati kuramayan, dış görünüşe hapsolmuş, sabırdan uzak bireyler, sevgiyle değil, çıkarla örülmüş ilişkiler kurarlar.
Oysa ki gerçek yücelik; bir başkasının karanlığında mum olmak, onun acısına sırt değil, omuz vermektir. Adamın yaptığı gibi: görmeden de sevebilmek, belki de en büyük görme biçimidir.
SEVGİ BİR GÖRME HALİ DEĞİL, BİR KABUL HALİDİR
Bu hikâye, bize şunu hatırlatıyor: Aşk, yalnızca iki gözün birbirine bakması değil; iki kalbin birlikte aynı yöne yürüyebilmesidir. Kalıcılığı sağlayan şey, ne fiziksel cazibe ne de dışsal zenginliktir. Sabır, anlayış, kabulleniş ve içtenlik… İşte gerçek bir ilişkinin temeli bunlardır.
Günümüzde hızlı yaşanan ilişkilerde, bu tür öyküler yalnızca nostaljik değil, yol gösterici de olmalıdır. Belki de yeniden sormalıyız: Biz gerçekten görebiliyor muyuz, yoksa yalnızca bakıyor muyuz?
Yazan :Sibel Songün Menteşoğlu