Tolstoy’un Astapovo tren garındaki ölümü, sade yaşam ve ahlaki direniş felsefesinin simgesel vedasıdır. Eserleri ve sözleriyle insanlığın içsel hesaplaşmasına ışık tutan yazar, düşünce-eylem bütünlüğüyle hâlâ ilham vermeye devam ediyor.
TREN GARI’NDAKİ SON DURAĞIN HİKÂYESİ: TOLSTOY VE İNSANLIĞIN İÇSEL HESAPLAŞMASI
1910 sonbaharında, Lev Nikolayeviç Tolstoy’un yorgun bedeni, Rusya’nın Astapovo tren garında son nefesini verdiğinde, yalnızca büyük bir yazarın değil, bir düşünürün ve çağının vicdanının da vedası yaşanıyordu. Tolstoy, ardında yalnızca destansı romanlar değil, aynı zamanda insanın özüyle ve düzenle olan mücadelesine dair evrensel bir ahlak felsefesi bıraktı. Onun hayatının sonu, ölümün ötesine uzanan bir düşünsel mirasın da başlangıcı oldu.
BİR EDEBİYATÇIDAN FAZLASIYDI
Tolstoy genellikle “Anna Karenina” ve “Savaş ve Barış” gibi başyapıtlarıyla anılsa da, 19. yüzyıl Rus entelektüel yaşamının ötesine taşan bir figürdür. O, varoluşsal sorularla uğraşan, mülkiyetin, sınıf sisteminin, savaşın ve kurumsal dinin birey üzerindeki yıkıcı etkisini sorgulayan bir düşünce adamıydı. Dostoyevski’nin derin ruh tahlili ile Çehov’un gözlemlerinin arasına yerleştirilemeyecek kadar ayrıksı bir yerde duruyordu. Tolstoy’un düşünsel yolculuğu, Hristiyan anarşizminden ahlaki pasifizme, sade yaşam idealinden pasif direniş teorisine kadar uzanıyordu.
ASTAPOVO: SADECE BİR MEKAN DEĞİL, BİR SEMBOLDÜ
Tolstoy’un ölüm yeri olan Astapovo tren garı, bir duraktan daha fazlasını temsil eder. O küçük gar binası, modern çağın eşiğinde kendi iç hesaplaşmasını tamamlamış bir düşünürün sessizce dünyadan çekildiği yerdir. Tıpkı Socrates’in baldıran içişi ya da Nietzsche’nin Torino sokaklarında yere yıkılışı gibi, Tolstoy’un Astapovo’daki vedası da simgeseldir: Bir sistemin dışına çıkmanın bedelidir.
Tolstoy, aristokrat sınıfa ait olmasına rağmen yaşamının son yıllarında köylülerle birlikte yaşamayı, mülklerinden vazgeçmeyi ve sade bir hayat sürmeyi seçti. Onun yaşam pratiği, düşüncelerine sadakatinin bir göstergesiydi. Bu, modern entelektüelin en büyük çelişkisi olan "düşünce-eylem ayrımına" Tolstoy’un verdiği radikal cevaptı.
SÖZLERİYLE İNŞA ETTİĞİ AHLAK FELSEFESİ
Tolstoy’un sözleri, yalnızca bireyin değil, toplumsal bilincin de derinliklerine dokunur. Şu ifadeleri, sadece bir aforizma değil, yaşanmış bir düşünce sisteminin özetidir:
“Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür ama hiç kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez.”
“Bir insan acı duyuyorsa canlıdır. Başkasının acısını duyuyorsa insandır.”
“Sabır ve zaman, en güçlü iki savaşçıdır.”
Bu cümleler, yalnızca bireysel farkındalığı değil, ahlaki sorumluluğu da işaret eder. Tolstoy’a göre ahlak, yalnızca yasalara ya da dine dayalı değil; vicdanın, aklın ve dürüstlüğün birleşiminden doğan bir yaşam disiplinidir. O, çağının sosyal adaletsizliğine karşı çıkarken, bireyi en küçük birimi olarak gördü: Değişim orada başlıyordu.
ZAMANIN ÖTESİNDEN GELEN 17 TOLSTOY SÖZÜ
-
Öyle horozlar vardır ki, öttükleri için güneşin doğduğunu sanırlar.
-
Hayat ne gideni geri getirir, ne de kaybettiğin zamanı geri çevirir.
-
Bozuk para insanın cebini, bozuk insan kalbini deler.
-
Ruhen ameliyat etmek için insanı uyandırmak gerekir.
-
Herkes insanlığı değiştirmek ister ama kimse kendini değiştirmez.
-
Varlığı bir şey kazandırmayanların yokluğu hiçbir şey kaybettirmez.
-
Şeytana kızmadan önce bir iyilik yap, o sana kızsın.
-
Yaşattıklarınla anılırsın, yaşattığını yaşarsın.
-
Bir insanı göz koyduğu mevkiyle ölç.
-
Sabır ve zaman: en güçlü savaşçılar.
-
Acı duymak canlılıktır; başkasının acısını duymak insanlık.
-
Gerçek güç, sıçrayışta değil duruştadır.
-
Kendi mutluluğunu tek hedef yapan kötüdür.
-
Yanlış, çoğunlukla doğru olmaz.
-
Küçümsediğin her şey için bir gün bedel ödersin.
-
Çamur atmadan önce ellerinin kirleneceğini unutma.
-
Tüm hataları yapacak kadar uzun yaşamıyoruz: başkalarından ders alın.
21. YÜZYILIN TOLSTOYSUZLUĞU
Bugün Tolstoy’un mirasını konuşmak, yalnızca nostaljik bir edebiyat sohbeti yapmak değildir. Aksine, onun fikirleri bugünün krizlerine doğrudan ayna tutmaktadır. Tüketim kültürü, dijital yabancılaşma, savaşlar ve ahlaki pusulasını yitirmiş toplumlar arasında Tolstoy’un “içsel devrim” çağrısı, hâlâ geçerliliğini koruyor.
Göz koyduğu mevkiyle ölçülen, çamur atmadan önce ellerini kirlettiğini düşünen ve sadece kendi mutluluğunu değil, başkasının acısını da dert eden bir insanlık tahayyülü, bugün her zamankinden daha ihtiyaç duyduğumuz bir etik pusuladır.
BİR SON DEĞİL, BİR BAŞLANGIÇ
Astapovo’da ölen sadece Tolstoy’un bedeni oldu. Onun ruhu, söyledikleriyle hâlâ yaşıyor. Eserleri kitaplıklarımızda, sözleri zihnimizde yankılanırken, Tolstoy’un tren garındaki o son fotoğrafı, bize şunu fısıldıyor:
“Hayat geçer, ün geçer, mülk geçer… Ama dürüstçe yaşanmış bir ömür, sessizce dahi olsa kalır.”