Türkiye, vekalet savaşları ve jeopolitik tehditler karşısında yeni savunma konseptiyle , yerli savunma sanayii ve bölgesel liderlik vizyonunu güçlendiriyor.

TÜRKİYE, VEKALET SAVAŞLARI VE JEOPOLİTİK KISKACINDA YENİ BİR SAVUNMA KONSEPTİNE DOĞRU

Son yıllarda dünyada artan belirsizlikler, vekâlet savaşlarının yaygınlaşması ve yeni nesil sıcak çatışma biçimlerinin ortaya çıkması, Türkiye gibi stratejik konumdaki ülkeler için karmaşık bir güvenlik denklemine yol açmıştır. Ortadoğu ve Doğu Avrupa hattındaki eşzamanlı krizler, Türkiye'nin kamu düzenini koruma misyonunu daha da kritik hale getirmektedir. Ukrayna-Rusya savaşı ve İsrail-Filistin gerilimi gibi krizler, Türkiye'nin jeopolitik konumunu sadece bir gözlemci değil, aktif bir oyuncu olarak yeniden tanımlamaktadır.

Bu kapsamda kamu düzeninin korunması ve toplumsal barışın sürdürülebilirliği, devletin sadece fiziki güvenliğiyle değil, dijital alanlardaki direnciyle de ölçülmeye başlamıştır. Türkiye, toplumsal huzuru tehdit eden dijital manipülasyonlara, hibrit tehditlere ve psikolojik savaş yöntemlerine karşı yenilenmiş bir sınır güvenliği ve dijital savunma stratejisi benimsemelidir.

VEKALET SAVAŞLARI VE YENİ NESİL TEHDİTLER

Geleneksel savaş kavramının yerini alan "vekalet savaşları", bir devletin çatışmalara dolaylı yollarla müdahalesini tanımlamaktadır. Bu savaş türünde, çatışma alanında bulunan devletler, ya müttefiklerini sahaya sürmekte ya da silah ve teknolojik destekle savaşları yönetmektedir. Bu bağlamda, drone teknolojileri, siber sızma faaliyetleri ve psikolojik manipülasyon unsurları gibi yeni nesil tehditler, hem askeri hem de sivil güvenlik boyutunda daha önemli hale gelmiştir.

Türkiye, bu yeni dönem tehditleri karşısında milli savunma sistemlerini modernize ederek, yerli drone ve siber güvenlik altyapılarına yönelik ciddi yatırımlar gerçekleştirmektedir. Bayraktar TB2 ve AKINCI gibi silahlı İHA projeleriyle dünyada savunma ihracatında öne çıkan Türkiye, bu teknolojik kapasitesini sadece sınır savunmasında değil, çatışma alanlarında caydırıcı bir unsur olarak da kullanmaktadır.

TARİHSEL SORUMLULUK VE CUMHURİYET SAVUNMASI

Mustafa Kemal Atatürk'ün "Zorunluluk olmadıkça savaş bir cinayettir" sözü, Türk dış politikasının temel ilkesi olmuştur. Ancak işgal ve emperyalist tehditler altındaki bir coğrafa ya da jeopolitik baskı altındaki bir devlet, kendi savunmasını sağlayabilmek için yeni ittifaklara ve çok katmanlı güvenlik mimarilerine yönelmek zorundadır.

Türkiye, tarihi sorumluluğunun ve Osmanlı'dan devraldığı jeopolitik mirasın bilinciyle, sadece kendi sınırlarını değil, bölge devletlerinin de kamu düzenini koruyacak bir liderlik üzerlenmesi altındadır. Sadabat Paktı ve Balkan Antantı gibi geçmişin barış girişimleri, bugün yeni bir bölgesel dayanışma modeli olarak yeniden ele alınabilir.

ULUSAL BİRLİK VE SAVUNMA SANAYİİNİN ROLÜ

Drone teknolojileri, siber savunma sistemleri ve elektronik harp kapasitesi gibi unsurlar, bugün Türkiye'nin sadece caydırıcılığını değil, diplomatik özerkliğini de belirleyen stratejik unsurlar haline gelmiştir. Türk milletinin tarihi direniş ruhu, günümüzde ikinci bir Kuvayı Milliye bilinciyle bütünleşerek yeni bir ulusal uyanışın temelini oluşturmaktadır.

Türkiye, hem NATO çatısı altında hem de bağımsız politikalar geliştirerek, vekâlet savaşlarının kıskacındaki dünyada caydırıcı bir aktör olarak yerini alacak, cumhuriyetin ikinci yüz yılında da tarihsel sorumluluğunu yerine getirmeyi sürdürecektir.