Şeyh Sait 1925’te Bingöl’de başlayarak geniş çaplı çatışmalara sahne oldu. Ayrıcalıklarını kaybetmek istemeyen Şeyh Sait, dini ve etnik unsurları kullandı.
1925 yılında Bingöl’ün Eğil Bucağı’na bağlı Piran köyünde başlayan olaylar, tarih sahnesinde Şeyh Sait İsyanı olarak yerini aldı. O dönemde bir jandarma birliği, altı asker kaçağını yakalamak üzere Piran köyüne gelir. Ancak köy, Şeyh Sait’in kardeşi Şeyh Abdurrahman’ın etkisi altındadır ve isyan hazırlığı içerisindedir. Şeyh Sait, jandarmanın kaçakları teslim alma talebine karşılık silahlı direnişe geçer; iki teğmeni esir alır ve böylece ayaklanma başlamış olur.
Şeyh Sait, Nakşibendi tarikatına bağlı, okuma yazma bilmeyen ve bölgedeki toprak ağalarından biridir. Cumhuriyet rejimini ve Osmanlı dönemindeki ayrıcalıklarının sona ermesini kabul etmeyen Şeyh Sait, bu isyanla özellikle bölgedeki dini ve etnik hassasiyetleri kullanarak geniş bir destek sağlamaya çalışmıştır. İsyan, özellikle Bingöl, Elazığ, Lice ve Ergani gibi yerleşim yerlerinde geniş çaplı çatışmalara sahne olmuştur. Ayaklanma boyunca isyancılar, cami şerefelerinden Türk askerlerine ateş açmış ve birçok yerleşim yerini işgal etmiştir.
İsyanın siyasi ve uluslararası arka planında İngilizlerin önemli bir rolü bulunmaktaydı. İngiliz istihbaratı, ayaklanmanın Türkiye’nin Musul-Kerkük sorununa odaklandığı sırada bölgenin enerji ve güvenliğini zayıflatmak amacıyla planlandığını 1924’te Londra’ya bildirmiştir. Ayrıca, Bağdat’taki Fransız Yüksek Komiserliği’nin Paris’e gönderdiği gizli raporlarda, Şeyh Sait İsyanı’nın yabancıların kışkırtması sonucu ortaya çıktığı belirtilmektedir. Bu raporlar, isyanın sadece yerel bir ayaklanma olmadığını, aynı zamanda Türkiye’nin sınır güvenliği ve toprak bütünlüğü açısından ciddi bir tehdit oluşturduğunu göstermektedir.
Şeyh Sait ve yandaşlarının oluşturduğu “Taşnak-Hoybun” örgütü, Türkiye ve Türkler aleyhine faaliyet gösteren Ermeni terör örgütleriyle ittifak yapmıştır. Bu ittifak, 1980’lerde PKK ile ASALA arasındaki iş birliğinin temelini oluşturmaktadır. Şeyh Sait isyanı, bölgedeki dini ve etnik gerilimlerin uzun süre devam eden bir yansıması olarak görülmektedir.
Ayaklanma 62 gün sürdü ve 15 Nisan 1925’te devlet güçleri tarafından bastırıldı. Ancak yıllar sonra, özellikle 2014’ten itibaren Diyarbakır’da Şeyh Sait’in adının meydan ve bulvarlara verilmesi tartışmaları alevlendirdi. 2014’te Diyarbakır Büyükşehir Belediye Meclisi, HDP’nin de desteğiyle Dağkapı Meydanı’nın adını Şeyh Sait Meydanı olarak değiştirdi. 2023 yılında ise Diyarbakır Belediyesi, 12 kilometre uzunluğundaki bir bulvara Şeyh Sait ismini verdi.
Bu kararlar, tarihsel olayların ve Şeyh Sait’in temsil ettiği isyanın Cumhuriyet’in kuruluşu ve Türkiye’nin birliği açısından taşıdığı anlam göz önünde bulundurulduğunda, geniş çaplı tartışmalara neden oldu. İngilizlerin mandacılık politikaları kapsamında şekillenen ve Türkiye’nin sınır güvenliğine yönelik bir tehdit olarak görülen bu isyanın sembollerinin kamusal alanlarda yaşatılması, ülke kamuoyunda tepkilere yol açtı.
Kaynaklar arasında, döneme ait İngiliz ve Fransız istihbarat raporları, Türkiye Cumhuriyeti arşivleri ve tarihçi araştırmaları yer almakta olup, Şeyh Sait İsyanı’nın çok yönlü siyasi ve toplumsal dinamikleri ortaya konmaktadır.
Bu bağlamda, tarihin bu kritik dönemi ve sembolleri üzerine verilen kararlar, hem tarihsel gerçekler hem de güncel toplumsal hassasiyetler çerçevesinde ele alınmalıdır.