Kendinle ilgilenmek, dünyayla daha derin bir bağ kurmanın anahtarıdır. İçsel farkındalık, toplumsal iyileşmenin temelidir. Bireyin kendisiyle yüzleşmesi.
Kendinle İlgilenmek, Dünya ile İlgilenmenin En Derin Yolu
Kendi İçimize Bakma Zorunluluğu
İçinde yaşadığımız çağ, bilgiye ulaşmanın kolaylaştığı ama bilgeliğin giderek azaldığı bir dönem olarak tanımlanabilir. Günlük hayatımızda sosyal medya bildirimleri, haber kanallarının bitmek bilmeyen "son dakika" haberleri, politik çalkantılar, çevresel felaketler, bireysel dramlar derken bir bilinç yorgunluğu yaşıyoruz. Her gün yeni bir olayla sarsılıyoruz. Ancak bu sarsıntılar, çoğu zaman bizi dış dünyaya daha fazla bağlarken, kendi iç dünyamızdan uzaklaştırıyor. Tam da burada sorulması gereken soru şu: “Benim bu dünyada olanlarla ilişkim ne? Kendimle ne kadar ilgiliyim?” Bu sorularla yüzleşmeden verilen her tepki yüzeysel, her çözüm geçici olacaktır.
Dışarıdaki Kaosun İçsel Yansıması
Birçok kişi için dünya, kontrolden çıkmış, acımasız ve tahammülsüz bir yer. Fakat bu dışsal karmaşa, içsel bir dengesizliğin yansıması olabilir mi? HeartMath Enstitüsü’nün yaptığı çalışmalar, bireyin kalp ritmi ile zihinsel ve duygusal durumları arasındaki bağlantıyı açıkça ortaya koyuyor. Kalp, yalnızca fizyolojik bir organ değil; aynı zamanda duygusal frekanslarımızın merkezi olarak işlev görüyor. Duygusal olarak dengesiz, öfkeli ya da endişeli bireylerin bu hali, toplumsal ilişkilerde çatışmaları ve kutuplaşmaları artırıyor. İçsel huzuru olmayan bireylerden oluşan bir toplumun huzur içinde yaşaması da mümkün olmuyor. Bu bağlamda içe dönmek, sadece kişisel bir meditasyon pratiği değil, toplumsal bir iyileşmenin temelidir.
Kendinle İlgilenmek Bencillik Değil, Sorumluluktur
Toplumda hâkim olan yanlış bir algı vardır: Kendinle ilgilenmek, kendini merkeze koymak ya da hayattan soyutlanmak anlamına gelir. Oysa bu, bencillik değil; sorumluluk sahibi bir birey olmanın ilk adımıdır. Çünkü kendini tanımayan, kendiyle yüzleşmeyen, hatalarını fark etmeyen bir insanın dünyaya katkı sağlaması imkânsızdır. Her gün haberlerde gördüğümüz şiddet olayları, istismarlar, yalanlar ve manipülasyonlar sadece dış dünyanın birer ürünü değil; aynı zamanda iç dünyanın da bozulduğuna işaret eder. Dolayısıyla bireyin kendisiyle kurduğu sağlıklı bir bağ, doğrudan toplumsal iyilik halini besler.
Etik İhlallerin Başlangıç Noktası: “Bir Kereden Bir Şey Olmaz”
Yazarın Bağdat Caddesi’nde tanık olduğu basit bir diyalog, aslında toplumumuzun yaygın etik sorunlarını gözler önüne seriyor. “Ters yöne girdim ama ceza affediliyor.” Bu tutum, kuralları ihlal etmenin neredeyse meşrulaştırıldığı bir zihinsel altyapının ürünü. “Ne olacak ki, kimse görmedi, herkes yapıyor…” gibi gerekçeler, kolektif bir vicdansızlık üretir. Çünkü bireysel ihmallerin toplamı, sistemsel yozlaşmaları beraberinde getirir. Her bir küçük kural ihlali, daha büyük etik boşlukların yolunu açar. Bu da toplumun adalet, güven ve dayanışma zeminini zayıflatır. Oysa bireyin içsel disiplin geliştirmesi, en basit davranışlardan başlar: Trafikte sinyal vermek, çöpü zamanında çıkarmak, sıraya girmek, vergisini ödemek, çocuğuna saygı göstermek... Bunlar küçük gibi görünür ama vicdanın ve içsel düzenin temel taşlarıdır.
Değişim Nereden Başlamalı?
Değişim hepimizin dilinde ama yönü çoğu zaman dışa dönüktür. “Sistem bozuk”, “Devlet şöyle yapmalı”, “Toplum böyle olmamalı”… Oysa gerçek değişim, içten dışa doğru başlar. Her birey kendi aynasına dürüstçe bakmayı göze almalı. Nerelerde yalan söylüyor, nerelerde hakkaniyeti çiğniyor, kimse görmediğinde ne kadar etik davranıyor? İşte bu sorularla yüzleşmek, bireyin hem kendini hem de toplumu dönüştürmesinin ilk adımıdır. Tasavvuf geleneğinde sıkça dile getirilen “Nefsini bilen, Rabbini bilir” sözü, bu içsel dönüşümün en güçlü ifadesidir. Nefsini bilen, sorumluluklarının da farkında olur. Ve bu farkındalık, gerçek anlamda bir toplumsal bilinç oluşturur.
Röportajı Kendimizle Yapmalıyız
Kendi içimize tuttuğumuz mikrofon, bize en acı soruları sorar. Fakat bu sorulara vereceğimiz dürüst cevaplar, bizi hem bireysel hem de toplumsal anlamda ileri taşıyacaktır. Kalbin rehberliğinde, içsel sezgilerimizin eşliğinde kendimizle ilgilendiğimizde dünya da daha yaşanabilir bir yer olur. Çünkü dünya, bizim içsel yansımamızdır. Ve o yansımanın berraklığı da ancak içimizdeki aydınlıkla mümkündür.