Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın mücadelesi, tam bağımsız Türkiye hayaliyle halkın kalbinde yaşamaya devam ediyor. Anti-emperyalist direnişleri, özgürlük ve adalet talepleriyle milyonlara ilham veriyor. Onların bıraktığı miras, demokrasi ve bağımsızlık yolunda hâlâ umut ışığı olmaya devam ediyor.
ÜÇ FİDANIN SEVDASI HALKIN KALBİNDE YAŞIYOR: YAŞASIN TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE!
6 Mayıs 1972… Türkiye’nin devrimci tarihine kazınmış, acının ve onurun iç içe geçtiği bir gün. Bu tarihte, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, bağımsızlık ve özgürlük uğruna çıktıkları yolda, gözlerini kırpmadan darağacına yürüdüler. Onlar birer isyancı değildi; onlar halkını seven, adaleti savunan, emperyalizme başkaldıran ve Türkiye’nin kendi ayakları üzerinde durmasını isteyen üç gençti. Hayatlarını bir hayale adadılar: Tam bağımsız, demokratik ve halkçı bir Türkiye.
Aradan tam 53 yıl geçti. Bugün hâlâ milyonlar onların adını andığında aynı coşkuyu, aynı hüznü ve aynı kararlılığı hissediyor. Çünkü onlar, tarihin belli bir dönemine sıkışıp kalmadılar. Deniz’in gözleri hâlâ meydanlarda özgürlüğü arıyor, Yusuf’un sesi hâlâ suskun kalmış halkların çığlığına karışıyor, Hüseyin’in kalemi hâlâ işçinin, öğrencinin, emekçinin taleplerini yazıyor.
Deniz Gezmiş ve arkadaşları, mücadelelerinin temelini Mustafa Kemal Atatürk’ün anti-emperyalist ve halkçı devrimlerine dayandırdı. Mahkemedeki o unutulmaz savunmasında Deniz, şöyle diyordu:
“Bu memlekette Mustafa Kemal’e gerçekten sahip çıkanlar varsa, onlar bizleriz.”
Onlar, yalnızca bir dönemin devrimcisi değil, aynı zamanda Cumhuriyet Devrimi’nin çağdaş neferleriydi. Bağımsızlık, anti-emperyalizm ve halk iradesi onların temel taşlarıydı. 6. Filo’ya karşı yürüyen gençlik hareketiyle başlayıp, işçi sınıfı mücadelesiyle birleşen bir halk direnişinin simgesiydiler.
İdamlarına karar verenler, o gün iktidarın koltuklarında oturanlar, onları susturabileceklerini sandılar. Ama yanıldılar. Çünkü fikirler, kurşunla veya ilmekle yok edilemezdi. Onlar, sadece bedenlerini kaybettiler; düşünceleri milyonların yüreğinde kök saldı. Darağaçlarında sönen bedenleri, bir halkın bilincinde umut olarak yeniden filizlendi. Onların inancı, adaletin egemen olduğu bir düzenin mümkün olduğuna olan sarsılmaz bir bağlılıktı. Onlar, Nazım’ın dediği gibi, “ölümün adil olması için yaşamın da adil olması gerektiğini” öğretti bize.
Bugün Türkiye hâlâ ekonomik bağımlılıkla, demokratik kısıtlamalarla, eşitsizliklerle mücadele ediyor. Bu yüzden üç fidanın düşü, hâlâ capcanlı. O düş, her gün üniversite sıralarında, fabrika önlerinde, meydanlarda, köy yollarında yeniden hayat buluyor. Onların “Yaşasın Tam Bağımsız Türkiye!” çığlığı hâlâ kulaklarımızda, hâlâ vicdanlarımızda yankılanıyor.
Onların mücadelesi, geçmişe ait bir hikâye değil, bugünü anlamanın ve yarını kurmanın anahtarıdır. Çünkü özgürlük, adalet ve eşitlik, yalnızca bir kuşaklık bir talep değil; halkların ortak tarihinin, ortak geleceğinin temelidir. Deniz, Yusuf ve Hüseyin, bize sadece nasıl ölüneceğini değil, nasıl yaşanması gerektiğini de gösterdi. Onların direnci, cesareti ve halk sevgisi, bugün bile yol gösterici olmaya devam ediyor.
Onları unutmuyoruz. Unutmayacağız. Ve onların hayalini gerçekleştirmek için, o darağaçlarının gölgesinde değil, umutla aydınlattığı yollarda yürümeye devam edeceğiz. Çünkü üç fidanın sevdası, artık sadece onların değil; bu topraklarda adalet, eşitlik ve özgürlük isteyen herkesin sevdasıdır.
YAŞASIN TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE!