Gülümsemek, yaşamı daha anlamlı ve pozitif kılar. İçten bir tebessüm, ilişkileri güçlendirir, stresi azaltır ve hayatın güzelliklerini keşfetmeyi sağlar.
GÜLÜMSEYEN YÜZLERİN GÜCÜ: YAŞAMA GÜLEREK BAKMANIN ÖNEMİ
Hayat, çoğu zaman yüzümüze beklenmedik gerçekleri tokat gibi çarparken, bir gülümsemenin gücünü fark etmek her şeyden daha kıymetli hale geliyor. İnsan ömrünün kısalığı ve zamanın acımasız hızı, yaşanılan her anı daha değerli kılarken, bu değerli anları gülerek, tebessüm ederek geçirmek hayata tutunmanın en sade ama en etkili yoludur.
Okumak, düşünmek ve sorgulamak; bireyin zihinsel gelişimini besleyen üç temel damardır. Yalnızca bireysel değil, toplumsal bir sorumluluk haline gelmelidir. İnsanları kitapla buluşturmak, özellikle genç neslin düşünsel evriminde büyük rol oynar. Yazara iki değerli kitabını imzalı olarak gönderen İnal Aydınoğlu’nun da altını çizdiği gibi, Batı toplumlarının aşırı maddeye yönelmesi ve ruhsal anlamda fakirleşmesi, düşünce eksenini değiştirmeyen toplumların genel çıkmazıdır. Her şeyin ölçü birimi olarak maddeyi koymak, mutluluğun yerini sahte bir refah algısıyla değiştirmiştir.
Yurtdışına yapılan ziyaretlerde, özellikle Batı toplumlarının davranış biçimleri dikkatlice incelendiğinde; ne kadar müreffeh görünseler de insanların yüzlerinin gülmediği, sokaklarda, kafelerde içten bir tebessümün eksik olduğu hemen fark edilir. Sahip olduklarının kıymetini bilmeyen, şükretmenin manasını yitirmiş bireylerin yaşadığı o geniş kentlerde, yüzlerdeki donukluk hayatın gerçek yoksulluğunu yansıtır. Oysa mutluluk, sahip olduklarının farkında olmak ve bunlar için şükredebilmekle doğar.
Hayatta kalmanın değil, gerçekten yaşamanın yolu tebessüm edebilmekten geçer. Çünkü bir gülümsemenin açamayacağı kapı, ısıtamayacağı kalp yoktur. İnsan ilişkilerinde mizahın ve içten bir gülümsemenin gücü, öfkenin, çatışmanın ve gerginliğin kat kat önündedir. Hayatın ciddiyetini unutmadan, onu hafifletmeyi başarabilmek bir meziyettir. Dostluk ilişkilerinde, iş hayatında, sosyal çevrede mizahın ve pozitif yaklaşımın hakim olduğu her anın, bireyin ruhsal dengesine katkısı yadsınamaz. Mimar Han Tümertekin’in aktardığı gibi, disiplinle yürüyen toplantılar bile zaman zaman kahkahayla, esprili müdahalelerle unutulmaz hale gelebilir.
Yaşam, geçmişin hüznüyle ve geleceğin belirsizliğiyle örülüdür. Bu karmaşık yapının içinde huzur bulmak için insan kendi iç dünyasını beslemeli; sanatla, edebiyatla, sinemayla, tiyatroyla iç içe yaşamalıdır. Sanatın iyileştirici gücüyle tebessüm eden yüzler, hayatın gölgelerini dağıtabilir.
Bir fotoğraf karesi, bir anın içindeki küçük bir tebessüm, gelecekteki büyük bir hatıraya dönüşebilir. İşte bu yüzden, yazarın toplantı öncesi çalışanlarıyla çekildiği fotoğraflarda ısrarla “Gülünüz” demesi sadece bir alışkanlık değil; gerginliği yumuşatan, samimiyeti artıran bir iletişim stratejisidir.
Gülümsemek, yalnızca çevrenize değil, kendinize de iyi davranmaktır. Sabah uyandığınızda önceki günün komik bir anısını hatırlamak bile günü pozitif başlatmak için yeterlidir. Gülünecek bir şey bulamıyorsanız bile, en azından gülümseyin. Çünkü bu, hem sizin hem karşınızdakinin hayatını güzelleştiren en sade, en içten davranıştır.