Dünya, daha çok şeye sahip olarak rahat edebileceğimiz bir yer değildir. Sahip olduğumuz şeyler arttıkça, sıkıntılarımız da o denli artar.

Nesnelere sahip olmak için daha fazla çalışarak özgürlüğünü kısıtlayan her insan, zindan hayatı yaşayarak dünyaya vedâ etmektedir.

Gerçek mutluluğa 'sahip olmak'la değil, 'olmak'la ulaşılır.

İhtirasla birçok şeye sâhip olanlar arasında mutlu birini bulamazsın.

Kemâle ulaşmış {olmuş} insanlar arasında ise, çok az geçimliği olsa dâhi, kanaatkâr, mütevekkîl, muşfik, mütevâzı, cömert, hoşgörülü, güleryüzlü, sevgi dolu, saygılı, yardımsever, şükreden, sabırlı, mutlu insanlardan başkasına rastlayamazsın.

Hep bir şeylere 'sahip olmak' düşünülür, 'olmak' için geldiğimiz bu dünyada. Sahip olduğumuzu sandığımız 'şey'ler bize sahip olmuş, çarkın bir dişlisi olmuşuzdur artık. 'Sahip olmak' ya da 'olmak'ken bütün mesele, külfete dönüşmüştür hayat, 'kim iyi işler yapacak, kim kötü işler yapacak diye sınanmak için' yaşarken yeryüzünde.

"Kabir çukuruna düştüğü zaman, malı insana hiçbir fayda vermez." / Kur'ân-ı Kerîm