Başa baş sürecek çekişmede hangisinin birinci olacağını, aradaki oy ve milletvekili farkının kaç olacağını, bir koalisyon gerekip gerekmeyeceğini kestiremiyordum. Seçim günü saatlerce kararsız kaldım.

  Yukarıda belirttiğim gibi 6 Kasım 1983’ten beri seçimlerde hiçbir partiye oy vermedim. Bazılarının iddia ettiği gibi “vatandaşlık” görevimi yapmamış değilim. Görevimi hepsinin yanlışları olduğu gerçeği ile baş başa bırakıp en iyi şekilde yaptım. Sonra söylendiği gibi “x” partisine oy vermeyince “q” partisine verilmiş olduğu inanışını da saçma buluyorum. Bu memlekette “a” ve “b” partilerine ihtiyaç olduğu kadar “w” ve “&” partilerine de ihtiyaç var. Yeter ki “beni” “bana” düşman etmeye çalışmasın, “beni” “benimle” aldatmasın.

  Fakat 22 Temmuz 2007 seçimlerinde oy kullanmak için dayanılmaz bir arzu duydum. Seçim sürecinin başlamasından çok öncesinden başlayarak Ali Çakar ile telefonda saatlerce siyasi şartların tahlillerini yaptık. Seçim yarışında kimin sürükleyici, kimin belirleyici, kimin anahtar rolü oynayacağını bulmaya çalıştık. İkimiz de bulunduğumuz çevrenin zihinlerimizde meydana getirdiği yansımalar ışığında görüşlerimizi birbirimize aktardık. Açık söylemek gerekirse ben yarışın MHP ile AKPARTİ arasında geçeceğini düşünüyordum. Başa baş sürecek çekişmede hangisinin birinci olacağını, aradaki oy ve milletvekili farkının kaç olacağını, bir koalisyon gerekip gerekmeyeceğini kestiremiyordum. Seçim günü saatlerce kararsız kaldım. Kamuoyuna pompalanan CHP-MHP koalisyonu dayatmasına MHP cenahının kesin bir dille hayır dememesi, AKPARTİ’nin Deniz Feneri olayına kesin bir biçimde tavır koyamaması beni frenliyordu. İçimden bir ses sağ kulağıma “haydi kalk, git ve oyunu kullan” diyor, ama başka bir ses sol kulağıma “ama hangisine?” diye soruyordu. Saat 16.30’a kadar bir cevap bulmak için düşündüm durdum. Düşündüm ve iki cevap buldum. Önce olumlu baktım, ikisinden hangisi kazanırsa kazansın içimi ısıtacaktı, bana benim dilimle hitap edeceklerdi, beni üzen icraatlar yapmayacaklardı. Yaptıkları her iyi şeyi bütün gücümle alkışlayacaktım. Sonra olumsuz baktım, neticede bunlarda bir parti değiller mi? Bugün ağzıma bir parmak bal, yarın bir kaşık zehir sürerlerdi. Bende oy verdiğim için binlerce kere pişman olurdum. Sonuçta kesin bir şekilde oy kullanma hevesimi bir başka bahara bıraktım. (Bu bahar 2011 baharı olabilir.)

  Ama 2011 baharına kadar MHP ve AKPARTİ ‘ye sorup cevap bulmam gereken birçok yeni soru var. Hayır, paylaşamadığınız ne var diye sormayacağım. Elbette ki halkın oylarını paylaşamıyorsunuz, o oylar peri kızının sunduğu efsunlu bir elma. Yetişen peri kızını da alacak, elmayı da. Ama ya biz? Peri kızının asıl söz sahipleri olan bizleri nasıl aşacaksınız? Yarışmanıza hayır demiyoruz, ama dürüstçe. Türk halkı adil ve dürüst yarışta yarışın galibini de alkışlar, mağlubunu da bağrına basar. Sizin bu kavganızın asıl galibi kim bir dönün bakın, kim sizin geride bıraktığınız savaş pusatlarını kuşanmaya çalışıyor? Kim “biz kavganın içinde yoktuk” diyerek kavgadan arkaya kalan “ganimet(!)”lerin üstüne çullanıyor? Galibi olmayan bir “Pirüs” savaşının sonunda geriye savaşacak hangi kutsal davanız kalacak, hangi meydanda çarpışacaksınız?

Ve soruyorum: Beni böyle apansız, beni böyle yapayalnız bırakıp nereye gidiyorsunuz? Umarım bu kısa yazı içinde meramımı anlatabilmişimdir. Yok, eğer başaramamışsam dileyen okuyucular karşı görüşlerini yazarlarsa aynı konuya bir kere daha döneriz.

Yazılarıma ekleyeceğiniz değerli yorumlarınız için: [email protected]