Bozkurt tu da tanrı olarak görmeleri mümkün değildir ancak sembol olarak kullanmışlardır. Savaşta kurt gibi ses çıkartmaları kurt gibi saldırıp esareti kabul etmemeleri düşmanlarını korkutmuştur.

                        

 

     Türk tarihi diğer milletleri nasip olmayan destan ve kahramanlık hikâyeleriyle doludur. Destanlar yazının bilinmediği dönemde Türklerin maddi ve manevi hislerinin etkisiyle dilden dile anlatılarak gelen o dönemde yaşayan Türklerin ve kahramanların hikâyeleridir.

      Destanlar yazılı olmayıp dilden dile anlatıldığı için Türklerin hâkimiyetine giren diğer kavimler arasında da bu menkıbeler anlatılmıştır. Bu nedenle destanlar biraz abartılı, birazda olayı gerçek ruhunu anlamayan bu kavimler tarafından bazı hurafelerinde destanlara girmesine sebep olmuştur. Bu kahramanlık menkıbelerine kendi inanç ve düşüncelerinin de girmesine sebep olmuşlardır.

     Sağlam bir inanca sahip olan Türkler diğer kavimlerde toteme, aya, güneşe tapmamışlardır ancak her devlet kendi sosyal yaşantılarını sembol eden bir ongun seçmişlerdir buda bozkurt tur. Bozkurt un sembol olarak seçilmesinin sebebi ise kurttaki esareti kabul etmeyen mücadeleci bir karaktere sahip olmasıdır.

       Hun Devletinin kurucusu Metehan düzenli orduyu kurup, savaşa giderken “kök böri balsungıl uran !” bu bozkurt sesi savaş parolamız olsun demiştir. Türklerde her savaşa böyle bağırarak gidiyordu. İslamiyet in kabulünden sonrada bu ses “ ALLAH, ALLAH ” nidalarına dönüşmüştür Türk ordusu her muharebede bu nidalarla düşmana saldırdı ve büyük zaferler kazandı.

      Buradaki  “ kurt ” bir sembolden öte bir şey değildir. Türkler, gök ten gri dedikleri bir yaratıcıya inanır, inanırdı. Tanrılarının herhangi bir putu, şekli yoktu. Görmeden inandıkları tanrının göğün yedinci katında oturduğuna inanırlardı. Öldükleri zaman “ uçmağa ” gitti derlerdi. Uçmak tanrının yanına yani cennete gitmek anlamındaydı. Birde yerin altı vardı cehennem olarak adlandırdıkları yeraltının bekçisine yerlik han derlerdi. Cehennem anlamındaydı. Buraya gitmekten çok korkarlardı. Bazen çok kızdıkları zaman düşmanlarına genellikle beddua yaptıklarında yerin altına git derlerdi. Buda cehenneme git anlamındaydı.

     Bunun dışında bazı tabiatı idare eden manevi güçlerin olduğuna da inanırlardı tabiattaki bir takım tabiat olaylarını bu güçlerin meydana getirdiklerine inanırlardı.

       Bu kadar sağlam bir inanışa sahip olan İslam anlayışı ve felsefesiyle de yakınlık gösteren bu dinin sahibi Türklerin tabiattaki bazı nesnelere ve hayvanlara tapmaları mümkün değildir.

       Bozkurt tu da tanrı olarak görmeleri mümkün değildir ancak sembol olarak kullanmışlardır. Savaşta kurt gibi ses çıkartmaları kurt gibi saldırıp esareti kabul etmemeleri düşmanlarını korkutmuştur. Türklerin savaştaki bu cesaretleri ve yiğitlikleri kurt gibi saldırdılar, kurt gibi parçaladılar diye dilden dile anlatıldı. Düşmanlarının bu korkularını bilen Türkler, kendilerini tanrı tarafından dünyaya yönetici olarak gönderildiklerini anlatmak içinde bağımsızlık sembolü olan bayraklarını gök mavi üzerindeki işareti kurt başıydı. Gök mavinin anlamı; gök kadar yüksek ve uçsuz bucaksız ülkenin sahibi olduklarını kurt başıyla da bağımsızlıklarına düşkün olduklarını anlatmışlardır.

      Bütün dünyaya da yaşamları boyunca hiçbir milletin egemenliği altına girmeyeceklerini göstermişlerdir. Bozkurt savaşçı ve mücadeleci olan Türk milletinin sosyal hayatına girdi. Erkekler için bozkurt, kadınlar için Asena isimleri kullanıldı. Türk kanunları ve ordu komutanları Türk milletine ve orduya seslenirken bozkurtların diye hitap etmişlerdir.

         Tüm toplumlarda olduğu gibi Türklerinde inançlarında bazı hurafeler vardır insanlar olayları daha inandırıcı hale getirmek için söyledikleri abartılı olaylarda olacaktır. Bu Türklerin toteme inandıkları anlamına gelmez. Ergenekon destanında bir dişi kurt un yol gösterdiğini ise bazı tarihçiler söyle tefsir etmişlerdir. Türkler gök tanrı ile birlikte meleklere ve ahiret gününe inanmaktaydı. yer yüzüne adaleti getirmek için gönderdiği bu yüce milleti içine düştüğü zor durumdan onları kurtarmak için bozkurt kılığında bir meleği gönderdiğini  , bu meleğin bu kişileri düşmanlarının bulamayacağı her tarafı yüksek yalçın kayalıklarla çevrili  Ergenekon a  getirdiğini burada ise bozkurt ve Asena’dan  çoğalan Türk milletine tekrar tarih sahnesine “ aşina ”  soyu olarak çıktığını yine atarlını bıraktığı yerde dünyayı yönetme görevini üstlendiklerini söylemektedir .

      Bu görüş Türkler için en isabetli görüştür. Çünkü Türk hükümdarlığını yönetme görevinin kendilerine tanrı tarafından verildiğine inanır, bu inancada “kut” denirdi bu kutsal görev kan yoluyla eşit olarak hükümdar çocuklarına geçerdi bu nedenle hükümdarın çocukları da devleti ve dünyayı yönetme hakkını doğuştan elde ederlerdi. Bu gelenek İslamiyet in kabulünden sonrada devam etmiştir. Bu duruma göre yukarıda anlatıldığı gibi överek ve dünyayı yönetmek üzere gönderilen bu milletin soyunun tükenmemesi için yüce yaratıcı cenabı ALLAH zor durumda kalan bu millete bir melek göndererek onların çoğalmasını tekrardan dünyayı idare etmesini istemesinden daha mantıklı bir düşünce olamaz.

      Bazı destanlarda Türklerin Asena’dan çoğaldığı söylenmiştir bir hayvandan insanın doğamayacağını kendi dönemleri içerisinde uygarlığın doruğa çıkardığı Türklerin bilmemesi mümkün değildir. Bu söylemler zannediyorum ki bazı yabancı tarihçiler tarafından, batı mantığı ile tıpkı Darvin in nazariyesinden iddia ettiği gibi insanların maymundan türediği mantığı ile aynıdır. Gerek İslamiyet ten önce gerekse İslami yeti kabul ettikten sonra tek yaratıcıya inanan yeryüzündeki bütün canlı ve cansız varlıkları cenabı ALLAHIN yarattığına inanan Türk milleti için bir iftiradır.