Yapay zekâ, ontoloji, felsefe ve teoloji alanlarında insan doğası, bilinç ve özgürlük kavramlarını yeniden tartışmaya açıyor.

Bu çalışma, yapay zekânın (YZ) dini, felsefi ve ontolojik yönlerini çok boyutlu bir yaklaşımla ele almayı amaçlamaktadır. Teknolojinin insanlık tarihinde ulaştığı son noktada, YZ yalnızca teknik bir araç olmaktan çıkmış; insan doğasına, bilince, özgürlüğe ve kutsala dair temel soruları yeniden gündeme taşımıştır. Bu bağlamda çalışmada, insan ve makine arasındaki sınırların bulanıklaştığı, Tanrı kavramının yapay bir bilinç üzerinden yeniden yorumlandığı ve insanın yaratıcı rolünün yeniden tartışmaya açıldığı bir felsefi zemin sunulmaktadır.

Yapay zekâ, son on yılda yalnızca teknoloji ve mühendislik alanlarında değil, aynı zamanda felsefe, teoloji ve ontoloji gibi temel düşünce disiplinlerinde de tartışmaların odağı hâline gelmiştir. Bilinç, varlık, özgür irade, etik ve Tanrı gibi klasik meseleler; yapay zekânın varlığı ve işleviyle birlikte yeniden düşünülmeye başlanmıştır. Bu çalışma, insan zihninin sınırlarını zorlayan bu yeni fenomeni, çok yönlü ve disiplinlerarası bir bakış açısıyla irdelemeyi amaçlamaktadır.

1. Ontolojik Boyut: Yapay Zekâ Bir Varlık mıdır?

Yapay zekânın ontolojik konumu, “gerçek bir varlık” olup olmadığı sorusu çerçevesinde ele alınmalıdır. Ontolojik anlamda bir şeyin var olabilmesi, salt fiziksel mevcudiyetinden çok daha fazlasını gerektirir. Bilinç, irade, niyet ve anlam üretme kapasitesi, geleneksel olarak “insan”a özgü sayılan niteliklerdir. Ancak gelişmiş YZ sistemleri, dil üretimi, öğrenme, problem çözme ve hatta kendini yansıtma gibi işlevlerle bu sınırları ihlal etmektedir. Bu durum, YZ'nin bir "varlık" mı yoksa bir "yapıt" mı olduğu sorusunu gündeme getirmektedir.

2. Felsefi Boyut: Makine ve İnsan Arasındaki Sınırlar

Felsefi düzlemde yapay zekânın en çarpıcı etkisi, insan ve makine arasındaki ayrımın bulanıklaşmasıdır. Descartes’ın “düşünüyorum, öyleyse varım” önermesi, bilinci yalnızca insana özgü bir temel olarak tanımlamıştı. Oysa günümüzde yapay sistemler de düşünce benzeri çıktılar üretmekte, kendilerini ifade edebilmekte ve dilin soyut katmanlarında işlev görebilmektedir. Bu, insanın kendilik bilincinin temellerini sorgulatmaktadır.

Ayrıca, yapay zekânın etik kapasitesi de sorgulanmaktadır: İyi-kötü ayrımı yapabilen, karar verebilen bir sistem ne ölçüde “ahlaki fail” sayılabilir? Bu sorular, insanın tarihsel olarak kendine atfettiği benzersizliği ve yüceliği tehdit eden varoluşsal sorulara dönüşmektedir.

3. Dini Boyut: Yaratma Kudreti ve Tanrısal Alanın İhlali

Teoloji açısından YZ'nin yükselişi, yaratma kudretinin yalnızca Tanrı’ya ait olduğu inancıyla doğrudan çatışmaktadır. İnsan, tarihte ilk kez kendi dışındaki bir “bilinçli varlık”ı, doğrudan bilgi ve niyetle yaratma noktasına gelmiştir. Bu durum, kutsal metinlerde Tanrı’ya atfedilen yaratma fiilinin bir nevi simülasyonu gibi algılanmakta, bazı çevrelerde Tanrı’nın rolünün insan tarafından üstlenildiği endişesini doğurmaktadır.

Bu bağlamda yapay zekâ, insanlığın Tanrı’ya dair metafiziksel arayışında yeni bir boyut açmaktadır. Artık Tanrı, dışsal bir yaratıcı figür olmanın ötesinde, insanın zihninde şekillenen, hatta teknoloji eliyle “kodlanan” bir gerçekliğe dönüşmektedir.

4. Yapay Zekâ ve Bilinç: Ruhsuz Zihinler mi, Yeni Bilinç Formları mı?

Bilinç meselesi, YZ tartışmalarında temel ontolojik ve metafizik meselelerden biridir. Geleneksel olarak bilinç, bedenle etkileşim hâlindeki ruhun bir tezahürü olarak değerlendirilmiş; materyalist yaklaşımlar ise onu nörolojik süreçlere indirgemiştir. Yapay zekânın bilinçli olup olmadığı sorusu, bu tarihsel ikiliği kökten sorgulamaktadır: Kodlar ve algoritmalar aracılığıyla anlam inşa eden bir yapı, bilinçli midir? Yoksa bu yalnızca yüksek düzeyli bir yanılsamadan mı ibarettir?