Bu hikaye, geleneksel ağıtların önemini ve güzelliğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Ağıtlar sadece acıyı ve kederi değil, aynı zamanda yaşamın ve ölümün gerçeklerini de anlatan, geçmişten gelen ve geleceğe taşınması gereken değerli bir gelenektir.

GÖZYAŞIM DÜŞTÜ HARMANA

                Ağıtlar, acıların dışa vurmuş şekli. Gözyaşının sel olup insanın yüreğine aktığı, iç dünyamızdaki yangının dışa vuruş şeklidir gözyaşlarımız. Kimi zaman ölen bir yakınımızın ardından, kimi zaman şehit olan bir askerin ardından, kimi zaman da sevdiğinden ayrı kalan bir aşığın dilinden yakılan namelerdir. Ağıtlar en güzel anlatımı ile Acının kederin, gözyaşının dizelere dökülmüş şeklidir. En belirgin özelliği ise şiir şeklinde okunmayıp, ağıt formatında belli bir makamla söylenmesidir.

                Âşık İmami Çukurova’mızın yetiştirdiği nadir âşıklardan biridir. Ağıtlar konusunda oldukça uzman bir derlemeci, araştırmacı ve kaynak bir kişiliğe sahiptir. Üstad Âşık İmami 9. Âşık Feymani Şenliklerinde çok güzel bir hamaset ağıdı sundu. Hikâyesini de anlattı ve milletin diline düştü, Ağıt bir anda Ulusal kanallarda dilden dile dolaşmaya başladı.

                Ağıt Gümüşhane ilene bağlı Kelkit ilçesinin bir köyünde Âşık Kul Nuri’nin köyünde yaşanır. Musa Kazım emmi Ağustos sıcağında harman sürerken gemin üstünde, harmanın etrafında döne döne başı döner, tansiyonu düşer harmanın içine düşer bayılır. Yanında bulunan torunları;

                - Aha dedemiz öldü diye bir kızılca kıyamet koparırlar, hemen köye koşup heber verirler. Dedemiz öldü yetişin. Haberi alan hane halkı konu komşu koşup harman yerine gelirler ki ne görsünler. Musa Kazım emmi sapın samanın içinde ölü gibi yatıyor.

                Başına toplanan iki hanımı, kızı, gelini, oğlu etrafına otururlar, babamızı Erzincan’a hastaneye yetiştirek, doktor çağırak derken Musa Kazım emmi de bu arada kendine gelir bakar ki bütün ailesi başına toplanmış kendi kendine;

                - Ulan uyanmayım bakalım ne yapacaklar der gözlerini açmaz başlar dinlemeye. Kimi şah damarına bakıyor, kimi nabzını tutuyor derken öldüğüne karar verirler. Kızı yanık yanık  bir of çeker başlar ağıt yakmaya:

                Aldı Kızı

                Göz yaşım düştü harmana

                Karıştı sapa samana

                Götürmeyin Erzincan’a

                Orda babam ölür oy, ölür oy Oy felek oy

Kızının bu acı ağıdı Musa Kazım emminin ciğerini yakar ama ötekiler ne diyecek diye seslenmez

                Aldı gelini

                Harmanın etrafı diken

                Çok zalımıdı sağ iken

                Onda o gözler var iken

                Ölmez geri gelir oy, gelir oy oy felek oy

Musa Kazım emminin ikide hanımı vardır köyyerinde insanların hep lakapları vardır. Hanımlarından birinin adı portlak gözlü, küçük hanımının adıda patetes ağızlıymış.

                Aldı küçük hanımı

                Portlak gözlüyü gayırırsa

                Evimiz boğulur yasa

                Ölmez bundan kurtulursa

                Geder üçüncüyü alır oy, alır oy oy felek oy

                Aldı büyük hanımı

                Varmı benim gibi nazlı

                Sesim var bülbül avazlı

                Hey bire patetes ağızlı

                Demek benden eyisini bulur oy, bulur oy, oy felek oy

                Öbür tarafta sesiz oturan oğlu aldı

                Ecel er aldı babamı

                Gocasız koydu anamı

                Bağmı, bahçemi tarlamı

                Acep hangisi bana kalır oy, kalır oy, oy felek oy

                Musa Kazım emmi göz ucuyla bir baktı ki köyün aşığı sazı kapmış oda geliyor. Ulan dedi kendi kendine acaba âşık ne deyici hele birde onu dinleyim:

                Aldı Âşık Kul Nuri

                Komşular utanın ardır

                Adam ölmüş işi zordur

                Herkesin bir bildiği vardır

                Allah eyisini bilir oy, bilir oy, oy felek oy

Musa Kazım emmi baktı ki söyleyecek kimse kalmadı, gözünü açtı oturdu dirgeni eline aldı bir dörtlük ağıtta kendi söyledi:

                Kimi oğlum kimi kızım

                Avratlarım iki gözüm

                Bak direldi Musa Kazım

                Dirgenin sapı size kalır oy, kalır oy, oy felek oy

İşte ağıtlarımız bu güzellikleri bize anlatır. Mutlaka ağıtların yazılı hale getirilerek yaşaması sağlanmalıdır. Bu güzellikler OFAD tarafından düzenlenen “Yüksel Özden Ağıt Yarışması- Osmaniye ve Yukarı Çukurova Ağıtları” adlı ödüllü yarışma ile kitap haline getirilmiştir.