Unutmayınız ki halk şiirlerinde, özellikle de halk edebiyatımızın Aşık edebiyatı dalında yazılmış şiirlerde yöresel lehçe sıkça kullanılmaktadır. Aşığın veya şairin yazdığı şiirleri değiştirme gibi kimsenin bir lüksü yoktur. Değişiklik şiirin veya türkünün doğallığını bozar.

           Osmaniye’de güzel şeyler olduğunu her fırsatta dile getirmeye gayret ediyorum. Yıllarca Adana iline bağlı ilçe olmanın verdiği sıkıntılar 1996 yılında il olduktan sonra bir bir ortadan kalkmaya başladı. Bu şehirde güzel çalışmalar oldu, olmaya da devam ediyor, gelecekte daha güzel şeyler olacak diye umuyorum. Bu şehrin kıymetini iyi bilelim, hani o köylünün bir fıkrası var ya, “Köyünüzün kıymetini iyi bilin komşu köye Ramazan mıdır nedir bir adam gelmiş herkesi açlıktan kırıp geçiriyor” demiş ya.

            Bu güzel çalışmalardan biri de geçtiğimiz günlerde çıktı ortaya. Birebir şahidim bu çalışmaya, 2004 yılından bu yana üzerinde çalışmalar sürdürülüyor. Sonunda ortaya çıktı “Osmaniye Şairler ve Aşıkları Antolojisi” Bu eserden dolayı başta sayın valimiz Zübeyir KEMELEK ve Kültür ve Turizm müdürlüğümüzü, emeği geçen herkesi tebrik ediyorum.

            Antoloji hakkında fazla bir şey demeyeceğim. Ancak; ortaya çıkan bu kitabı eleştirenlere birkaç sözüm var. Allah aşkına birini veya bir konuyu eleştirirken biraz dikkat edelim. Önce bir aynanın karşısına geçip kendi gözlerimizin içine bakarak şu soruyu kendimize bir soralım. Ben Osmaniye için ne yaptım? İnsanlar bana ne dediler? Bu soruyu kendimize sorduğumuzda insanlar hakkında ön yargılarımız ve eleştirilerimiz daha değişik olacaktır.

            Antoloji hakkında yapılan eleştirileri okuduğumda inanın ki keşke bu antoloji çıkarılmamış olsaydı diye düşündüm, hayıflandım kendi kendime. Bu şehirde hiçbir iş yapılmayacak mı diye. Eleştirilere sonuna kadar saygım var, kendimin eleştirilmesinden zevk alan bir insanım. Çünkü inanıyorum ki her eleştiri benim bir yanlışımı, hatamı ortadan kaldırmaktadır buna inanıyorum. Ancak ikinci şahısların üçüncü şahıslar tarafından eleştirilmesi hakkında söyleyecek bizim de bir sözümüzün olduğuna inanıyorum.

            Antoloji eleştirmenleri uzmanlık alanları bu olduğundan, (eleştirilerinden anlıyoruz) şiirlerin kime ait olduklarından tutunda, Karacaoğlan’ın yaşadığı tarihi, harflerin üzerindeki inceltme işaretlerine varana kadar ince eleyip sık dokumuşlar ve sonunda öyle bir yargılamışlar ki sormayın. Bu incelemenin sonunda ben de diyorum ki keşke bu antoloji çıkmamış olsaydı.

            El insaf yahu, Karacaoğlan’ın 16. yy’ın son çeyreğinde ve 17.yy’ın başında yaşadığı konusunda bütün üniversitelerin ilgili bölümleri ve bu konuda araştırma yapan bilim adamlarının ortak görüşü ortada iken çıkıp ta Karacaoğlan’ın hangi tarihte yaşadığı bilinmiyor demek ne kadar da yanlış olacağını varın siz hesaplayın.

Antolojide yer alan Aşık kelimesinin yanlış yazıldığını yazıyor bir eleştirmenimiz. Pardon anlamadım, bu kelimenin bizim dilimizde üç ayrı anlamı var. Birinci anlamı; ayak bileğinin birleştiği aşık kemiği, ikinci anlamı; Halk ozanını, üçüncü anlamı ise, sevgiliyi anlatır. A harfi Türkçemizde kendi başına bir hecedir. İnceltseniz de bu harfin adı A’dır, kalınlaştırsanız da bu harfin adı A’dır.

            Unutmayınız ki; Halk şiirlerinde, özelliklede halk edebiyatımızın Aşık edebiyatı dalında yazılmış şiirlerde yöresel lehçe sıkça kullanılmaktadır. Aşığın veya şairin yazdığı şiirleri değiştirme gibi kimsenin bir lüksü yoktur. Değişiklik şiirin veya türkünün doğallığını bozar. 

            Antoloji hakkında da şunları söylemek isterim. Bence eleştirecek yönleri vardır ancak; her şeye rağmen güzel bir eserdir, şahit olduğum ve gece gündüz demeden dizgisinden, incelemesine, resimlerinden kapağına varana kadar emek sarf eden Veli Aba beye ve emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Atalar “Goz olurda govuksuz olurmu” demişler.

Küçük hatalar elbette olacaktır, hatasız olmaz, hiç birimiz hatasız değiliz. İnsanların marifetlerine iltifat etmeliyiz ki daha iyisi gelsin. Keşke antolojiyi eleştirenler dikkat etmiş olsalardı, isimle içerik arasında bağlantı kurabilselerdi, virgül ile noktaya, inceltme işaretlerine takılıp kalmasalardı. Keşke nazire yapılan şiirlere takılıp kalmasalardı.

Birçok kaynak eserde Dadaloğlu ile Karacaoğlan şiirlerinin bire bir aynısı olduğunu görmüş olsalardı. Keşke kitabın yapraklarındaki resimlerin internetten indirildiğine, sayfa kenarlarındaki kilim motiflerine saplanıp kalmak yerine daha başka eksiklerini yazmış olsalardı, işte ben o zaman peeeh derdim. Şimdi ise yapılan eleştirileri yersiz, fazla abartılmış eleştiriler olarak görüyorum.

            Osmaniye’de ihtiyaç duyulan alanlarda daha fazla eserin ortaya çıkarılarak eksiklerin giderilmesi dileğiyle emeği geçenleri tekrar kutluyorum. Eleştirilere elbette açık olmalı ve de hoşgörülü olmalısınız. Keşke yüzyüze gelip bunları konuşmuş olsaydık.