Değerli Kınık Gazetesi okuyucuları; Sizlere yeni bir yazı ile yeniden merhaba demek kısmetimizde varmış. Son yazımızı “Yeşil Osmaniye” Gazetesinde 1995 yılının temmuz ayında bir defa yazdıktan sonra değişen şartlar yeniden yazmamıza bir daha imkân vermedi. 1998 yılı eylül ayında kendi isteğimle Osmaniye’den fiziki olarak ayrıldıktan sonra istemeden fiili olarak ta ayrılmış oldum. Ancak Osmaniye’de bıraktığım dostlarımla görüşmeye hep devam ettim. Bu dostlarımdan başta geleni Ali Çakar sürekli olarak yazı, yazı, yazı diyerek beni sıkıştırdı durdu. Her seferinde ben yakında, yakında dememe rağmen Osmaniye’den ayrıldıktan sonra üstlendiğim görevler beni bir türlü rahat bırakmadı ve yazı yazmadım. Sonuçta can arkadaşım beni aramayı bile bıraktı. (Bu yazıyı yazarken müjde vermek için telefonla arıyorum cevap vermiyor.)

Aradan geçen 14 yıl içinde ülkemizin sosyal, siyasi, ekonomik yapısında büyük değişiklikler oldu, ülkemizin gündemi sürekli değişti, Ülke olarak birçok badire atlattık, olmasını bırakın istemeyi düşünmek bile istemeyeceğimiz felaketlerle karşı karşıya kaldık. Ali ile sohbetlerimizde ileriye yönelik olarak yaptığımız kestirimlerimizin birçoğu gerçekleşti. Bütün bu olaylar beni hep ateşledi “hadi bir şeyler yaz” dedi ama olmadı, olamadı.

Artık zamanı geldi, daha fazla geciktirmek elimizdeki kaleme ihanet olurdu. (Hoş artık Osmaniye yıllarımdaki gibi bu yazımı kalemle değil bir diz üstü bilgisayar kullanarak yazıyorum ya. Kalem demek adettendir.) Ancak endişeliyim.

Çocukluk ve gençlik yıllarımı geçirdiğim doğum yerim Nazillide 17 yıl yaşadıktan sonra iş hayatım süresince 12 yıl geçirdiğim Seydişehir’den (Konya) sonra, en uzun süre Osmaniye de 10 yıl yaşadım. (1989-1998) Bu sebeple Osmaniye’nin o yıllardaki sosyal, siyasi ve ekonomik yapısını iyi biliyordum. Ancak her şeyde olduğu gibi uzaktan takip ettiğim kadarıyla Osmaniye’de de büyük bir değişim ve dönüşüm yaşadı. Bunun ilk işaretlerine orada iken şahit olmuştum. Endişemin sebebi şu; Osmaniye’nin siyasi yelpazesi ağırlıklı olarak MHP ve AKPARTİ arasında şekilleniyor. Ben ise en son 1983 senesinde Turgut Özal için (ANAP değil) oy kullanmış ve o tarihten sonra bütün partilere eşit oranda uzak duran birisiyim. Fikri yapımın temellerini ülkücü düşünce oluşturuyor ama MHP’yi yukarıda ifade ettiğim gibi uzakta tutuyorum. Bu şartlarda yazılarımda kullanacağım ifadeler her zaman bir ön yargı ile karşılanacak. Günün moda deyimiyle hiç öyle olmadığım halde “yağdanlık, yandaş, fetocu” gibi sıfatlarla karşılanacağım.

Şimdi açık ve net şekilde soruyorum: Doğruya doğru, eğriye eğri diyerek yazacağım yazıları hiçbir parti filtresinden geçirmeden bana hoş geldin der misiniz?

Cevabınız evetse işte size bu seferlik kısa başlangıç yazısı.